
Paris! Başta inanılmaz önyargılı olup sırf meraktan giden, sonra görür görmez aşık olan, doyamayıp 7 ay sonra tekrar giden, sonra araya 3 sene alıp tekrar kavuşan birinin gözünden biraz Paris okuyacaksınız. Yıl 2014! Pegasus çılgın bir indirim yapmış, İtalya'dan kalma hazır Schengen varken Avrupa'da bi yerleri daha göreyim bari diye bilet bakıp "Neymiş bakalım bu Paris?" diye almıştım ilk Paris biletimi.
Gittiğim ilk gün telefonuma "Paris Metro" appini indirerek otelime yakın diye Champs Elysees'de ki noel pazarıyla gözümü açtım. O civarlarda geçirdiğim ilk günden sonra İstanbul'dayken arkadaş tavsiyesiyle ulaşıp plan yaptığım Paris için gerçekten inanılmaz bir rehber olan Aslı Ulusoy Panutti'yle sabah saatlerinde buluşarak devam eden 2 günümde harika bir Paris gezisi yapmıştım. Hep söylerim Paris'e aşık olmamda Paris'in büyüsü kadar muhteşem iletişimi, sanki rehberle değil de kuzeninle geziyormuşsun gibi bir hissiyat uyandıran sıcaklığı ve fevkalade tarih bilgisi + genel kültürüyle Aslı'nın da çok büyük bir payı vardı. O kadar ki; Paris'in altını üstüne getirdiğimiz 2. günün sonunda onunla Ressamlar Tepesi'nde (Montmatre) vedalaştığımda gözümden birkaç damla yaş süzülmüştü. Sonraki her gidişimde o noktaya baktığımda Aslı gelir aklıma, içim bi garip olur. Fazla mu duygusalım ne? :)
Bu arada Paris'e ilk defa gidecekseniz isterseniz Aslı isterseniz başka bir rehber ama tarihi, kültürü ve iletişimi iyi bilen biriyle gezmeniz gerçekten çok mühim. Hiçbir şey olmasa karşınızda koca bir Louvre var. Gez gez bitmez, oku oku bitmez ve tek başınıza aheste aheste gezeyim derseniz iki gün bile yetmez. Beni dinleyin bilenle gezin. :) Bu kadar bahsetmişken bu arada sevgili Aslı'ya buradan ulaşabilirsiniz.
Gelelim 2. Paris ziyaretime. Benim takribi 2005 yılında falan yaptığım sevdiğim grup/müzisyenleri içeren bir "İzlemeden Ölmemeliyim" listem var. Bunlardan en en en ölünmemesi gereken grup da AC/DC. O yıl Rock Or Bust yeni çıkmış, adamlar turneye çıkıyorlar. Dedim zaten bu amcalarımın bu son turnesi falandır, ömürleri yeni bir turneye yetmeyebilir bunu kaçırma Mervuç! Açtım bir de baktım Paris'te Stade de France 'da 26 Mayıs 2015'te konsere geliyorlar. Hemen bir bilet kovalamaca, oteldi uçaktı derken hooop yine Paris'teyim. Paris'e kavuştuğuma mı sevineyim, AC/DC izleyeceğime mi bilmiyorum ama konser günü uçakta heyecandan ellerim terliyordu devamlı. Hayatımda tek başıma gittiğim ilk ve son konserim, bu konser aşık olduğum şehirde ve konser AC/DC konseri! Mutluluğun resmi benim için tamamen budur. Sahneye çıkışları, konser anı yaşanan izdiham, Angus'un o inanılmaz soloları... Gerçekten rüya gibiydi.
Konser dönüşü çok yorgun ama bir o kadar mutlu yatağa başımı koyduğumda geriye Paris'te yalnız geçireceğim 3 günüm daha vardı. Yine bol bol gezi, bol bol yemek, keyifle içilen ev şarapları ve bolca alışverişle geçen 3 günümden sonra kürkçü dükkanıma dönme vaktim gelmişti.
Ve 3.Paris ziyaretim... Paris'i o kadar çok seviyorum ki Utku'da sevsin diye önden gidip bi tozunu alasım falan vardı yani o derece. Biz ilk başlarda evlilik planı yaparken Paris'te nikah yapmayı düşünmüştük ama 29 Temmuz bizim tanışma yıldönümümüz olduğu için özel bir tarihti ve konsolosluk şimdi nasıl bilmem ama 2017'de sadece Perşembe günleri nikah kıydığı için 29 Temmuz'u tutturamadığımızdan bu hayalden vazgeçmiştik. O yüzden 2018 Aralık'a kısmet oldu Paris ziyaretimiz.
Baştan söyliyim Utku benim kadar aşık olmadı Paris'e. "Güzel ama İstanbul gibi" dedi. Onun Avrupa anlayışı Amsterdam. Metrodan metroya savrulup sabah akşam birçok ırktan, üstü başı bakımsız insanlar görünce kafasındaki "Parisien" Paris biraz yıkıldı sanırım. Tabi bunda benim her yeri göstermeliyim telaşıyla devamlı onu bir yerlere sürüklememin ve Paris'e olan sınırsız sevgimin beklentiyi yükseltmesinin de payı olabilir tabi. Ama söz aldım "3-4 sene sonra yine geliriz" dedi.:) Paris Utku'nun da dediği gibi evet biraz İstanbul'umsu. Her ırktan insan görüyorsunuz, bolca kalabalık, öyle aman yürüyerek gezelim denecek kadar küçük değil, en pratik yöntem olan metroyu bolca ziyaret etmeniz gerekiyor ama tüm o curcunasıyla birlikte o "parisien" hava benim için hala var. Utku'ya da 2. seferinde belki gelir bilemeyiz. :) Şimdi gelelim benim / bizim Paris'imize...
Ulaşım
Öncelikle benim gibi "aman uçağa vereceğim parayla güzel bir öğün yerim, gider orada alışveriş yaparım"cıysanız Pegasus'çusunuz ve dolayısıyla Orly havalimanında ineceksiniz demektir. Orly'den Paris'e en rahat ulaşım Denfert-Rochereau otobüslerine binip indikten sonra da otelinizin olduğu bölgeye metroyla ulaşmak olacaktır. Otobüste "aman yanlış inerim endişeniz olmasın zaten Denfert-Rochereau son durak. :)
Dönüşte de yine metroyla Denfert-Rochereau'a gelerek otobüsle Orly'e ulaşabilirsiniz. Gerçi Euro artışı sağolsun otobüs bileti kişibaşı 10 Euro olmuş Uber'le de şehir merkezine aynı fiyatlara ulaşabiliyorsunuz artık bilginiz olsun.
Uçağınız Orly Sud'dan mı yoksa Orly Ouest'ten mi kalkacak dönüşte buna mutlaka bakın çünkü ikisinin arasında yürüyerek gidilmeyecek bir mesafe var, arada raylı sistem kurmuşlar 10 dkda birbiri arasında ücretsiz geçiş sağlayabiliyorsunuz ama yine de vakit kaybı yaşamamak adına bilginiz olsun. İlk seferde buna dikkat etmediğim için az daha uçağım kaçıyordu.Gelelim Paris'te ulaşıma...Şimdi öncelikle telefonunuza Paris Metro appini yükleyin. Paris'te bir turistseniz bu app sizin kolunuz bacağınız gibi bir uzuv haline geliyor. Metro haritasını orada zaten illaki ediniyorsunuz hiç olmadı istasyonlardan bakıyorsunuz ama bu app aktarma yapacağınız duraklar, hangi yöne binmeniz gerektiği konusunda inanılmaz pratiklik sağlıyor.Ben her geldiğimde mobilis tercih ediyorum. Mobilis günlük yada birkaç günlük ve bölge seçerek alabileceğiniz bir toplu taşıma kartı. Paris'te 5 bölge var ve sizin en çok gezeceğiniz turistik bölgeler Zone 1'de kalıyor. Yani fiyatlandırma artacağı için gidip de sakın 4 bölge falan almayın. Zaten metro istasyonlarında zone kapsamlarını gösteren aşağıdaki gibi haritalar var oraya bakarak da buna karar verebilirsiniz. Yabancılık çekmemeniz için haritayı şöyle iliştiriyorum.
Yeme - İçme
Le relais de l'entrecote
El Classico olarak kimlerinin bayıldığı kimilerinin çok beğenmediği (Utku mesela :) ) Ama benim her defa hapur hupur gömdüğüm hatta Utku bitiremedi diye onun etini de hiç tereddütsüz yuvarlamama sebep olan mekan! O kadar seviyorum ki sokak adını bile ezbere biliyorum. Birkaç şubesi var ama en popüleri Champs Elysees'de Rue Marbeuf (sokağı) 'da bulunanı. Önünde mutlaka kuyruk oluyor ama kuyruğa aldırmadan beklerseniz sizi harika bir et bekliyor. Gitmeden yorumlarına da bakın yine de ama ben kime söylediysem beğendi bi kocamıza yaranamadık :) Fiyatları ortalama Paris fiyatları, ama tabi Euro 6 tl olunca hiçbir zaman bize ucuz gelmiyor.
Cafe Ruc
Burası da benim klasiklerimden. Soğan çorbası ve Foie Gras ( kaz ciğeri) gözüm kapalı önereceklerimden. Mekan Louvre'ın hemen karşısında, meşhur parfümeri Benlux'ün hemen yanında. Fiyatlar yine ortalama Paris.
La Mère Catherine
Montmatre'de turmayı en sevdiğim, makarnalarına bayıldığım ve house vine içmeden kalkmadığım mekandır. Montmatre ressamlarını izleyerek yemeğinizi yemek inanılmaz keyifli olacaktır. Meydanda olduğu için kolayca bulabilirsiniz. Sıra sıra dizilmiş kırmızı brandalı restaurantlardan biri desem kesin bulursunuz :)
Burası Grands Boulevards'da bulunuyor. İçerisi yemekli tren kompartmanı gibi dizayn edilmiş. Kapıdan girer girmez olan masalardan ziyade daracık koridorundan geçip daha iç taraflara oturursanız gerçekten de eski bir zamanda kendinizi buharlı trenin yemek bölümünde hissedebilirsiniz. Biz ambiyansına bayıldık. Ben lazanya yedim çok da beğendim. Tavsiye ederim. :) Bu arada Grands Boulevards pasajlar konusunda çok güzel bir bölge. Hazır o civarda iken pasaj gezmeyi de unutmayın.
Paris'e gelip krep yememek olmaz malumunuz. Sokak krepçileri de çok tatlı kesinlikle ama eğer hem bi kahve içeyim hem azıcık dinleneyim hem de bir krep yiyeyim diyorsanız yine Grands Boulevards civarında bulunan La Creme De Paris kesinlikle biçilmiş kaftan.

Bu da benim El Classicolardan :) Her geldiğimde bir öğünüm mutlaka burada olmalıdır. akşam yemeği saatlerinde gittiyseniz biraz bekletebiliyorlar ama o sırada Gift Shoplarını gezerek oyalanabiliyorsunuz. Benim her zaman ülke farketmeksizin favorim Jumbo Combo. Hem 2 kişiye yetiyor hemde lezzetli. Yanına da buz gibi bira... Mis!
L'As du Fallafel
Le Marais bölgesi namı diğer Yahudi Mahallesine geldiyseniz falafelsiz dönmek olmaz. En popüleri olan L'As du Fallafel bu konuda gerçekten de iyi. Özellikle öğlen saatlerinde harika bir öğün oluyor.
Bunların dışında bu defa gitme fırsatım olmayan ama yine gidip de pişman olmayacağınız yerler:
*Cafe De La Paix ( Opera Bölgesi)
*Cafe De Flore
*Bel Kanto ( Biz maalesef yer bulamadık ama yakın bir arkadaşım kesinlikle gidilmeli diyor, fiyat biraz yüksek ama değişik bir tecrübeymiş. Bi araştırın derim :) )
Peki Ya Makaron?
En popüler makaroncu biliyorsunuz ki Laduree ama ben Laduree kadar Pierre Herme'i de öneririm. Pierre Herme'e Lüksemburg Bahçeleri'nden Saint Germain yönüne doğru inerken ulaşabilirsiniz. Laduree zaten Bim gibi her yerde var :) Ama önerim tabi ki Champs Elysees'deki şubeleri olacaktır. Üstelik menüleri de bir hayli zengin.
Konaklama
Konaklama için en rahat bölge Opera bölgesi oluyor. Hem her yere ulaşımı kolay hem merkezi bir konum. Bütçenize göre bu civarda otel yada Airbnb tercih edebilirsiniz.
Paris'e ne zaman gidilir?
Paris'i hem yaz hem kış görmüş biri olarak hiç farketmez diyorum. Kışı ayrı güzel yazı ayrı güzel çünkü. Yazın bahçeler parklar daha keyifli, Aralık zamanı da noel pazarları mesela...
Paris'te neler yapalım?
Öncelikle eğer noel zamanı ise noel pazarı gezmeyi unutmayın. Bu sene en büyüğü Louvre bahçesinde yani Jardin Du Tuileries'de kurulmuştu. Çok keyifliydi. Noel pazarına uğramışken sıcak şarap içmeyi unutmayın. Sokak krebini zaten söylemiştim.
* Trocadero'da Eiffel manzarasını gördüyseniz ordan champ de mars yani eiffele doğru ilerledikten sonra Seine kenarında mutlaka bir yürüyüş yapın.
*Yine Eiffel'in önünden kalkan teknelerle Seine nehrinde tekne turu yapmayı unutmayın çünkü gerçekten çok keyifli.
* Montmatre'da mutlaka bolca vakit geçirin, sokaklarında gezin, bi yerde kahve için, bi yerde yemek yiyin, Sacre Cour'u gezmeyi unutmayın.

*Her ne kadar muadili birçok gösteri daha çıkmış olsa da (Crazy Horse, Lido vs) ben hala Mulin Rouge'cuyum. Mutlaka bir akşamınızı Paris'le özdeşleşen bu gösteriye ayırın, şampanyanızı yudumlarken kendinizi birbirinden güzel dansların seyrine bırakın.(Fotoğraf çekmek yasak ama Türk'lüğümüzü burada da göstererek ufak bi hatıra fotosu aldım tabi ki. :) )

*Notre Dame kilisesinin mutlaka içine girin, eğer pazar günü orada olma şansınız varsa Pazar Ayinini izleyebilirsiniz. Değişik ve çok güzel bir deneyim olacaktır. Ayrıca vakit sıkıntınız yoksa mutlaka Notre Dame'ın kulesine çıkıp Paris'i oradan seyredin.
*Saint Germain civarında vakit geçirin, Jardin Du Luxemburg'u mutlaka gezin. Medici çeşmesinin önündeki banklarda oturup sessizliğin huzurunu 5 dk'da olsa dinleyin.
*Louvre, Victor Hugo'nun evi, Dorsay Müzesi, vaktiniz var ise Versailles Sarayı'nı mutlaka görün.
*Père Lachaise mezarlığını gezebilirsiniz. Balzac, Oscar Wilde (ben onun mezarına bayılıyorum :) ) , Moliere, Chopin ve bilenleriniz vardır belki Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney, ayrıca adını saymadığın birçok değerli sanatçı, şair ve yazarın da mezarı buradadır.
*Shakespeare & Company'i gezin, yeni açılan cafesinde bir kahve için.
*Champs-Élysées'de hava karardıktan sonra Zafer Takı'na kadar yürüyün, en güzel Laduree burada olduğu için macaron ve şampanya keyfi yapmayı unutmayın.
Alışveriş
Sanatın ve aşkın şehri olduğu kadar alışverişin de şehri Paris'de aslında bunun için özel bir araştırma yapmanıza gerek yok. Yolda yürürken sağa sola baktığınız anda illaki kapitalist düzenin kucağına oturuveriyorsunuz. :)
Galeries Lafayette ve Champs Elysees'de zaten fazlasıyla mağaza var. Ama kaliteyi ucuza almak istiyorum diyorsanız overlokçu ayağınıza kadar geldi a dostlar. Size bir de Paris'in birazcık dışında ama kesinlikle fiyatlarıyla daha memnun edecek, lüks markaların olduğu bir outletten bahsedeceğim; La Vallée Village. Metroyla Rer A'ya binip Val D'europe durağında inip biraz yürüyerek ulaşabilirsiniz. Alışveriş merkezinin linkini şöyle bırakıyorum içindeki markalara bir göz gezdirin, gidip gitmemek size kalmış. :) Fiyat farkı olarak da şöyle söyleyebilirim. Ugg bot almak isterseniz Türkiye'de özellikle gitmeden baktım Boyner'de etiket fiyatı 1999 TL idi. Burada 160-180 Euro bandında oluyor. Tax freeden de vergi iadesi alacağınızı düşünürsek...Dişleriniz kamaşmaya başladı dimi kızlar? Tamam sustum. :)
Bizim Paris maceramız böyleydi. Hatta bir de anlatmadığım kısım olan Sarı yelekliler mevzusu var ama çok da gerek duymadım. Tek söyleyebileceğim şey, burada haberlerde "Paris yanıyor, Paris'te savaş" diye yayınların en çok yapıldığı günlerde biz bu dediğimiz şeyleri yapıyorduk. Metro hatlarının eylem saatlerinde eylem yapılan bölgelere kapanması dışında da korkacağımız bir durum yaşamadık. Neyse efenim, dolu dolu geçecek nice seyahatlere... :)
Yorumlar
Yorum Gönder